top of page

Fikri Mülkiyet Hukukunun Ekonomik Önemi

  • Berk Erdoğan
  • 18 Nis 2021
  • 4 dakikada okunur

20. Yüzyılda yaşanan gelişmeler sonucu dünyanın globalleşmesi ve günümüzde sahip olunan teknolojik gelişmeler fikri ve sınai hakların önemini arttırmıştır. Bilişsel faaliyetler sonucu, insan zekasının yaratıcılığı ile oluşturulan gayri maddi varlıklar fikri mülkiyet hukukunun kapsamına dahildir. Fikri mülkiyet hukuku kapsamına giren haklar fikri mülkiyet hakları ve sınai mülkiyet hakları olarak ikiye ayrılmaktadır.


Fikri mülkiyet hakları, Türk hukukunda Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu ile düzenlenmiş olup objektif şartı (somutlaşma), sübjektif şartı(hususiyet) ve şekil şartını (kanunda sınırlı sayıda sayılan eser tiplerinden birine dahil olma) taşıyan her yaratım fikir ve sanat eseri olarak korunmaktadır. Fikri mülkiyet hakları somutlaştığı eşyadan bağımsız, gayri maddi ve mutlak haklar olup bölünebilir niteliktedir.

Fikri mülkiyet hakları tamamen veya kısmen devredilmedikçe bunlardan ekonomik olarak yararlanma imkanı münhasıran eser sahibine (veya sahiplerine) aittir. Bu haklar bir bütün olarak telif hakları olarak anılmakta olup telif haklarının ekonomik getirisi detayları ile düzenlenmesi gereken önemli bir konudur. Eser sahibinin eserden doğan hakları mali haklar ve manevi haklar olarak ikiye ayrılmaktadır. Mali haklar, işleme hakkı, çoğaltma hakkı, yayma hakkı, temsil hakkı ve işaret, ses ve görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletim hakkı olmak üzere sıralanabilir.


Fikri mülkiyet hakları devredilerek yahut lisanslanarak ekonomik bir getiri sağlanabilmektedir. Örneğin bir yazar, yazmış olduğu kitapları tek tek satarak değil, bu kitaptan doğan telif haklarını kısmen veya tamamen devrederek bunlardan getiri sağlayabilmektedir.

Ekonomik açıdan görece daha büyük önem arz eden haklar ise sınai haklardır. Sınai haklar günümüzde Türk hukukunda Sınai Mülkiyet Kanunu ile düzenlenmekte olup kanunda düzenlenen sınai hakların kapsamına, markalar, patentler, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler ve entegre devre topografyaları girmektedir.


Fikri ve sınai mülkiyet hakları, yalnızca üzerlerinde somutlaştıkları ürünlerin değerleri ile ölçülemezler. Fikri ve sınai haklarda önemli olan gider kalemi, bilginin üretilmesi aşamasındadır. Marjinal üretim maliyeti olarak anılan bu husus, hakkın somutlaştığı ürünün değil, fikri hakkın konusunu oluşturan bilgiye ulaşmak için yapılan AR-GE çalışmalarının yarattığı maliyeti ve emeği ifade etmektedir.


Ekonomik açıdan marjinal üretim maliyetine katlanıp bilgi bir kez üretildikten sonra fikri hakkın somutlaştığı ürünün kopyalarının üretim maliyetleri çok düşük olabilmektedir. Bir kez üretilen bilginin hukuk tarafından korunmadığı hallerde diğer piyasa aktörleri de bu bilgiden yola çıkarak, marjinal üretim maliyetine katlanmadıkları teknolojiler ile yüksek fayda sağlayabileceklerdir. Bu sebeple bilginin korunması gereklidir.


Ancak belirtilmelidir ki bilgiye ve bu bilgiyi elde eden kişiye sağlanan koruma, sınırsız bir mutlaklıkta değildir. Bir piyasa aktörünün yeni bir bilgi veya düşünceden yararlanması, başka bir aktörün de benzer düşüncelerden yararlanmasını engellemez. Örneğin ürettiği telefona parmak izi okuyucusu koyan bir şirket, yalnızca kendi parmak izi okuyucusuna yönelik patent alabilmektedir. Bu şirket, diğer şirketlerin de farklı prensiplerde çalışan parmak izi sensörlerini kullanmasını engelleyemez zira bilgi kamusaldır.

Günümüzde bir işletmenin değeri belirlenirken, bu değere işletmenin maddi varlığı yerine gayri maddi mal varlıklarının ve özellikle sınai haklarının katma değer kattığı görülmektedir. Örneğin bir teknoloji firması, unvanı ile yahut kurucuları ile değil, markası ile piyasada maruf hale gelmektedir. İnsanlar bu firmanın unvanına ya da başındaki kişilere değil, markasına güvenerek bu firma ile ilişki kurmaktadır. Piyasada doğrudan bilinirlik ve avantaj yaratacak olması sebebiyle markalar yüksek bir önemi ve ekonomik değeri haizdir. Bu yüksek önemi sebebiyle markalar, talep edilmesi halinde yenilenerek süresiz şekilde korunmaktadır. Markaların devri de sıkı şekil şartlarına tabidir.


Aynı zamanda bu firmanın patentleri de yüksek bir ekonomik önem arz etmektedir. Firmalarca üretilen ürünler, kimi durumlarda içlerinde yüzlerce farklı fikri mülkiyet hakkını ihtiva edebilmektedir. Örneğin bir akıllı telefonun içinde, ekran, yazılım, işlemci, kamera hatta fiziksel tuşlar gibi pek çok farklı element bulunmaktadır. Teknoloji firmaları bütün bu teknolojileri kendileri üretemeyeceklerinden piyasadaki farklı aktörlerinden, hatta kimi zaman rakiplerinden bu elementlere ait patentlerin kullanımını devralarak üretim gerçekleştirmektedirler. Bu patentlerin kullanımı için ödenen yüksek bedel ise patent veren şirketin sınai mülkiyet haklarından gelen gelir olarak değerlendirilmekte ve buna özgü şekilde vergilendirilmektedir.

Sınai mülkiyet haklarının önemini bir başka şekilde açıklamak gerekirse, patentlere en fazla 20 yıllık koruma sağlandığından ve patentlenen teknolojiler alenileştiğinden, kimi şirketler patentlenebilir nitelikteki buluşları için patent almak yerine bu buluşları gizli tutarak “know-how” olarak korumakta, bu şekilde devretmektedirler. “Know-how” kanunda sayılan sınai mülkiyet hakları arasında olmamakla beraber şüphesiz son derece önemli ve yüksek ekonomik değere sahip bilgi birikimleridir.


Know-how, bir işletmenin ticari alanda rekabet gücünü artırıcı, kendisi tarafından ulaşılmış veya üretilmiş teknik ya da ticari bilgilerdir. Know-how sözleşmesi ise, know-how verenin know-how alana, bu bilgileri kullanma yetkisi tanıdığı, know-how alanın ise belirli bir bedel ödeme yükümlülüğünü üstlendiği sözleşmelerdir. Görüldüğü üzere piyasada patentlenemeyen ticari bilgiler, üretim sırları, verimlilik arttırıcı yöntemler dahi sözleşmelere konu edilerek belirli ücretler karşılığında devredilmektedir. Öyle ki sınai mülkiyet hakları rekabet hukuku açısından da önemle düzenlenmesi gereken bir alan oluşturmaktadır.

Fikri ve sınai mülkiyet hakları pek çok farklı uluslararası sözleşme ile de ayrıca düzenlenerek korunmaktadır. Örneğin Paris Sözleşmesi Sınai Hakların Korunması alanında yapılan ilk sözleşmeyken, Bern Sözleşmesi Fikri Mülkiyet Haklarına ilişkin son derece detaylı sözleşmelerdir. Bu sözleşmeler arasında kanaatimizce en önemlisi ise Ticaretle Bağlantılı Fikri Mülkiyet Hakları Sözleşmesi (TRIPS)’tir.


TRIPS, fikri ve sınai hakların korunması noktasında detaylı ve önemli standartların belirlendiği, fikri hakların korunmasına dair idari ve hukuki tedbirlerin düzenlendiği, ekonomik açıdan son derece yüksek önem ihtiva eden uluslararası bir sözleşmedir.

Fikri mülkiyet hakları aynı zamanda devletlerin ve toplumların kalkınması noktasında da önemli bir ekonomik değere sahiptir. Ülkesel finansal sistemlerde fikri ve sınai mülkiyet haklarına sağlanan korumalarının önemli ekonomik amaçları da bulunmaktadır. Bunlardan ilki yeni geliştirilen teknoloji veya yöntemler ile, mal ve hizmetlerin kullanımı ve/veya ticareti için hak sahiplerine tescil gibi yöntemlerle özel ayrıcalıklar tanıyarak yeni bilgi yaratma, AR-GE ve inovasyon çalışmalarını teşvik ederek ülkenin kalkınmasını sağlamaktır. Bir diğer olası amaç ise hak sahiplerini kendi buluşlarını ve fikirlerini öne çıkarmaya teşvik ederek, yeni bilginin yayılımını arttırmaktır, endüstriyel gelişme ve kalkınma ile bilgi teknolojilerinin öneminin artması ile bu iki politika ve bunlara paralel politikalar ile fikri ve sınai hakların korunarak hak sahiplerinin teşvik edilmesi ülkesel çapta da kalkınma sağlamaktadır.

Yorumlar


  • LinkedIn - Beyaz Çember

© 2022 - HBE LEGAL. 
Tüm Hakları Saklıdır.

bottom of page